EMEP deprem raporu: AFAD WhatsApp’tan arama kurtarma kararı aldı
Gazeteciler Bahadır Özgür, Hakkı Özdal ve Aysel Ebru Ökten tarafından hazırlanan rapor, 16-22 Şubat 2023 tarihlerinde Adana ili, Hatay ve ilçeleri, Maraş ve ilçeleri, Adıyaman ve ilçeleri ile Antep ve ilçelerinde doğrudan saha gözlemlerine dayanılarak hazırlandı. Raporun öne çıkan özelliklerinden biri de AFAD’ın arama kurtarma çalışmalarında kullandığı ‘teknik’ oldu.
DEPREM FIRSATLARI OHAL İLE YOĞUN OLARAK SÜRDÜ
Rapor hakkında konuşan EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, depremde hayatını kaybedenleri anarak açıklama yaptı. Akdeniz, dayanışmaya dikkat çekerek şunları söyledi:
“Deprem gerçekten yoksulları vurdu. Bölgede çökmekte olan tarım ve hayvancılık bir ağır darbe daha aldı. İktidarın uyguladığı afet stratejisi ne diyor? Devlet, bölgede olamayarak başka bir varoluş biçimi gösterdi. ilk an OHAL’in ilanıyla birlikte harap bir iktidar aygıtı bizi getirdi.İki alanda Kızılay yok, tarikatlar ve cemaatler var.Arama kurtarma yok, büyük bir boşluk var.Oportünizm OHAL ile depremin etkisi katlanarak devam etti.Bu asırlık felaket sadece bir yas meselesi değil.Deprem ve depremden sonra rant siyaseti emekçiler için bir örgütlenme ve yaşam biçimi haline geldi. TTB, TMMOB, KESK, işçi sendikaları, sol sosyalist partiler, muhalif belediyeler günlerce deprem bölgelerindeki halk için çalıştı… Bu rapor sadece bugünü ve dünü not etmek anlamına gelmiyor. Bu raporda büyük şoka ilişkin önemli uyarılar da yer alıyor. Gözden kaçan deprem katliamlarına dur demenin zamanı geldi. Kâr ve rant siyasetine karşı örgütlenmeye davetimizi bir kez daha söylüyoruz. Karanlık zihniyetin hesabını sormalıyız ve vereceğiz.”
‘AFAD Afeti Görmezden Geldi’
Raporu hazırlayan Gazeteci Hakkı Özdal, bölgedeki durumu anlattı. Özdal, “Öncelikle 6 Şubat’taki depremin bir katliama yol açtığını söylememiz gerekiyor.” Özdal, “Bölgedeki can kayıplarının önemli bir kısmı işçi sınıfından kaynaklanıyor. İslahiye gibi biberiyle ünlü bir ovada 9 katlı apartmanlar yapıldı. AFAD, arama kurtarma çalışmaları için GSM’e onay verdi. AFAD, WhatsApp üzerinden arama kurtarmaya onay verdi”Bu, felaketi görmezden gelmek anlamına geliyor. Bölgede 9 bin civarında baz istasyonu bulunuyor. Bunların üçte biri devre dışı bırakıldı. Bunun değerli sebebi ise baz istasyonlarının binaların yanına inşa edilmiş olmasıdır. Afet planı felakettir.”
Bölgenin bir emek kenti olduğunu belirten Özdal, şöyle devam etti:
“Bölgede toplamda 14 milyondan fazla nüfus var. Depremden etkilenen insan sayısı 16 milyon. Sayısal bilgiler, bölgedeki yıkımın doğal olarak işçilerin başına geldiğini gösteriyor. İşçi mahallelerinde arama kurtarma Ebedi gecikti.Bunu şahitlerden duyduk.Devlet tek bir strateji uygulamıyor.Devlet nerede diye soru haklı.Hem de hukuki bir soru.Devlet 7 Şubat’ta sermaye ile ortak plan içinde. Cumhurbaşkanı depremden sonra OHAL’den bahsetti, bu durum ‘Devlet nerede’ oldu. Soruya cevap: Devlet bir strateji geliştiriyordu.Mesela Antakya’da vatandaşları göçe zorlayan bir yönteme şahit olduk.Bunu çadır ve konteyner getirmeyerek yaptılar.Ancak büyük sanayi ile işçilik oranı daha yüksek. Maraş.Depremin hemen ardından Maraş’ta kurulan büyük başkentlerin temsilcileri güçlerinden şikayetçi açıklamalar yaptılar.Çünkü sanayi çarklarının Maraş’ta dönmesini bekliyorlar.Maraş’ta konteyner ve çadır cömertliğinin nedeni buydu. .”
‘HÜKÜMET ÖZEL BİR HAKİMİYET KURDU’
Bahadır Özgür, Antakya’daki mülksüzleştirmeye ilişkin konuştu. Resmi Gazete’de Antakya ile ilgili yayınlanan kararlara dikkat çeken Özgür, “İlk günkü kaygılar gerçek oldu. Kamulaştırmayla ilgili altyapılar oluşturuldu. Hükümet, coğrafyanın bir bölümünde özel hakimiyet kurdu.”
MÜLTECİ DEPREM MAĞDURLARI…
İşçi Partisi adına göç ve mülteciler üzerine çalışan Aysel Ebru Ökten, depremzedelerin durumunu şöyle anlattı:
“Taleplerini karşılama noktasında en zor durumda olan mülteciler. Depremden 1,7 milyon mülteci olduğunu görüyoruz. Depremden çok büyük bir mülteci nüfusunun etkilendiğini görüyoruz. Bir mülteci kitlesinden bahsediyoruz. Çadırlara ulaşamıyor. Bazı çadır kentlerden mültecilerin çıkarıldığını gözlemledik. Siyasetin dili, medyanın aktardığı şekliyle, “Mülteciler için ne kadar zor olduğunu gördük. Mülteci düşmanlığı olsa da yardımlaşma durumunun arttığını da gördük. Mülteciler yardıma ulaşırken dil sorunu yaşıyor. Mülteci kadınların tacize maruz kaldığını gördük. Mülteci kadınların bir korku hali yaşadıklarını gözlemledik.”
ÖNERİLER
Ökten, mültecilerle ilgili yapılması gereken analiz önerilerini şöyle sıraladı:
– Tez olarak vatandaş ve mülteci ayrımı yapılmadan kaynak aktarımı yapılmalıdır.
– Mültecilere hızlı bir şekilde çalışma izni verilmeli.
– Provokasyonlara rağmen esas olan barış ve kardeşliğin kamusal alanda yaygınlaştırılması gerektiğini söylüyoruz.
– Medyanın daha sorumlu bir tutum benimsemesini öneriyoruz.
– Seyreltme politikasından derhal vazgeçilmelidir.
– Geri kabul anlaşması mültecileri hapsediyor. Geri kabul anlaşması iptal edilsin diyoruz.
RAPOR
Raporun giriş bölümünde şu ifadelere yer verildi: “Bu rapor, harap olmuş bölgelerdeki genel ve özel ekonomik-politik ilişki ve çatışmalara, sınıfsal çıkar ve çatışmalara ve bunların halihazırda ortaya koymuş olduğu ve doğurması beklenebilecek sonuçlara odaklanmaktadır. Bölgenin üretim ve sermaye yapısı, sınıf “Bu kişilerin profilleri ile yıkım ve sonrası ile etkileşimleri ön planda tutulmuştur. Devletin ve kurumların işleyişi, depremin olduğu ilk andan itibaren bölgeye nasıl baktığı ve hangi amaçla müdahale ettiği vurgulandı.”
Raporda öne çıkan başlıklar şöyle:
“6 Şubat depremlerinin birincil ve etkin sonuçları yıkım bölgesinde yaşansa da sosyal, siyasi, ekonomik ve idari sonuçları açısından ülke ölçeğinde etki yaratmakta ve bu yönde sonuçları olması beklenmelidir. Devletin ortaya çıkmaya başladığı andan itibaren AFAD adı, halkın kendi inisiyatifleriyle veya devletten önce bölgeye ulaşan gönüllülerin yanı sıra sendikaların oluşturduğu dayanışma ağları ve merkezleri olan AFAD’ın adını almaya başladı. , meslek odaları veya az sayıdaki sivil toplum kuruluşlarına müdahale etti, özellikle cemevleri civarında, gibi yerlere müdahale etti.
‘ALT YAPI HİZMETLERİ DEVR EDİLEN ÖZEL ŞİRKETLER’
Raporda, deprem bölgesindeki tüm altyapı hizmetlerinin özel şirketlere devredildiği belirtilirken, “Özelleştirmelerle KİT’lerin tasfiyesi ve kamu tasarruflarının sermayeye aktarılmasıyla, kamunun kıra yönelik kurumsal kapasitesi de ortadan kalktı. Devlet Su İşleri ve Karayolları Genel Müdürlüğü gibi kurumların ‘ihale dağıtım merkezleri’ne dönüşmesinin temel nedeni depremzedelere haftalarca temiz su ulaştırılamaması, geçici barınakların yapılamaması ya da su temini konusunda yetersizlikler. ilk günlerden itibaren arama kurtarma operasyonları için ihtiyaç duyulan ekipman, bunları gerçekleştirebilecek bir kamu kuruluşunun olmamasıdır.
Deprem bölgesinde ‘sivil toplum’ geleneğinin görece düşük, bazı yerlerde ise yok denecek kadar az olduğu görülmüş, bu boşluk dini vakıf ve derneklerin güçlü imkanlarıyla ‘hayır’ faaliyetlerinin görünür hale gelmesine neden olmuştur.
‘AFAD MÜDAHALESİ’
AFAD’ın arama kurtarma planına ilişkin raporda şu bilgilere yer verildi: “Afet müdahale planı, kağıt üzerinde dahi olsa, bilimsel gerçeklerden, teknik bilgiden ve geçmiş deneyimlerden tamamen yoksun, özensiz ve ‘biçim’lidir. kurtarma grupları GSM şebekeleri üzerinden afet müdahalesi için gerekli haberleşme faaliyetleri planlanmış, afet müdahalesi için hareket edecek ekiplere telsiz veya uydu haberleşmesi gibi daha işlevsel ve sağlam araç ve yollar tahsis edilmemiştir. Türkiye’nin ‘ulusal afet planı’ terk edilmiştir. Kâr amaçlı GSM şirketlerinin insafına kalmış. Hem AFAD hem de AFAD Merkezi hükümetin tüm afet ve acil müdahale sistemi, mevcut toplumsal sistemde bile sadece siyasi eleştirinin değil, ceza hukukunun da konusu.
DİĞER BULGULAR…
Rapordaki diğer tespitler şöyle:
“2012 yılında yürürlüğe giren ve büyükşehir belediyelerini genişleten ve yeniden düzenleyen 6360 sayılı yasa ile Hatay gibi bazı illerde mahallelerin idari teması değiştirildi. “İktidar lehine, mücavir alanlar ‘boş arsalar’ olacak belediyeler için yapı ekonomisine kazandırılacak ve buralara götürülecek. Hizmetler ihaleye kaynak oldu.
TOKİ, kent rantından alt sınıfların pay alması sağlanarak bir üretim aracına dönüştürüldü, taşra kentleri AVM’lerle doldu. İktidarla iç içe olan bu devasa inşaat oligarşisi, depremin enkazının (rapordaki örneklerde görüldüğü gibi) beceriksizlik ve ihmal gibi nedenlerle açıklanamayacağını, emeğin de eklenmesiyle ortaya çıkarmıştır. günümüzde yaşanan toplumsal ayrışmanın sebeplerini oluşturmuştur.
2018 tarihli son imar affı kapsamında 6 Şubat depremlerinin yıkıcı etkilerine maruz kalan illerde toplam 305.102 kaçak yapıya yapı kayıt belgesi verildi. İmar izni için gerekli temel denetimleri için gerekli maliyetin yaklaşık 1/10’u kadar fiyatlarla özel kontrol şirketlerinden yapı onayları alınmıştır. Bu vahim durum kamu binaları için de geçerlidir. Mühendisler, mimarlar ve onların teknik bilgi ve deneyimleri bir kenara atıldı, bunun yerine ‘diploma ticareti’ başladı.
Türkiye sağ siyasetinin bu popülist ve yozlaşmış hareketleri yerine, ilgili bilim ve meslek kuruluşlarının doğrudan katılımıyla hazırlanan yeni, sistemli bir yapı ve deprem yönetmeliği; bu düzenlemelere uyulup uyulmadığının sıkı denetimi için gerekli kurulları ve formülleri oluşturmak; İmar affı gibi uygulamaların bir daha yapılamayacak şekilde anayasal düzeyde engellenmesi gerekiyor.
Olağanüstü Hal’in deprem bölgesinde uygulanması, bölgedeki kentleri hem birbirinden hem de ülkenin geri kalanından yalıtarak hızlı bir yapılaşma tarlasına dönüştürmeyi ve dünyanın çeşitli yerlerine açılan ‘imkanları’ merkezileştirmeyi hedefliyor. imar adı altında sermaye, ihale sistemi ve kira dağıtımı. OHAL KHK’sı ile Cumhurbaşkanı’na yardım kullanma, gerçek kişilerin yerlerine el koyma ve çalışma saatlerini belirleme konusunda kontrolsüz yetkiler verildi. Ayrıca OHAL, temel hak ve özgürlüklerin ‘durumun gerektirdiği ölçüde’ gasp edilmesine yine son derece keyfi değerlendirmelere açık bir zeminde izin vermektedir. Olağanüstü Hal kapsamında ilan edilen 126 ve 136 Sayılı KHK’lerle, neredeyse sınırsız yetkilere sahip olan idare, depremden etkilenen vatandaşların mülkiyet hakları üzerinde her türlü tasarrufu yapmak, ormanları, kıyıları, tarım alanlarını açmaktır. ve meraları vasıflarını değiştirerek geliştirmeye ve deprem bölgelerinde iskan ve imar konusunda tek yetkili olmak. yetkilerle donatılmıştır. Bu kapsamda İl Valilikleri tarafından yayınlanan genelgeler ile birden fazla durumda depremzedelerin bizzat ilgili olduğu taşınmaz, arazi ve tarlalara konteyner kent yapımı gibi amaçlarla el konulmaya başlanmıştır. ve bir çadır kent.
Deprem sonrası bölgede tam bir mülksüzleştirme, servet transferi ve sömürü derinleştirme operasyonudur.
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) verilerine göre Kahramanmaraş, Hatay, Malatya, Adıyaman, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Kilis, Osmaniye, Adana ve Elazığ illerini kapsayan afet bölgesinde 14 milyon 196 kişi yaşıyor. 31 Aralık 2022 prestiji. Bu sayı ülke nüfusunun yüzde 16,4’üne tekabül ediyor. Ayrıca resmi verilere göre ülkedeki yaklaşık 3,5 milyon kayıtlı Suriyeli nüfusun yarısı bu 11 şehirde yaşıyor. Bunun bölgede, özellikle küçük ve orta ölçekli sanayide ucuz göçmen emeğin sömürülmesine dayalı kârlar üzerindeki etkisi açıktır.
TÜİK’in 2021 yılı verilerine göre 11 ili kapsayan afet bölgesinde 3 milyon 841 bin kişi istihdam ediliyor. Bölgede her 10 işçiden 4’ü sosyal güvenlik koruması ve sigortasız çalışırken beyin sarsıntısı yıkımıyla karşı karşıya kaldı. Malatya, Adıyaman, Şanlıurfa, Diyarbakır, Osmaniye gibi tarım müdürlüğünün daha aktif olduğu bölgelerde kayıt dışılık çok daha yüksek. Tarımsal faaliyetin güçlü olduğu ilçelerde kayıt dışılık oranı il genelinden çok daha yüksektir.
Adıyaman, Hatay ve Maraş’ta özellikle OSB ölçeğinde kayıt dışı Suriyeli işçi çalıştırılması çok yaygın bir olgu olarak ortaya çıkmıştır. Göçmen personel de deprem sonrasında daha düşük ücretlerle çalıştırıldıkları için işe ilk çağrılanlar oldu.
Bölgedeki 11 ilin tamamında fiyatlar Türkiye ortalamasının ve 70 ilin oldukça altında. Sözleşmeli işçiler için ortalama günlük ücret Türkiye’de 378,55 TL, deprem bölgesindeki 11 ilde 315,27 TL. Bu çarpıcı farklılıklar halk için de geçerlidir. Kamu sektörü çalışanları, deprem bölgesinde, ülke ortalamasının (414 TL – 466 TL) günlük 52 TL altında çalışıyor. Özel sektörde durum daha da vahim. Bu 11 ilde özel bölümde günlük ortalama fiyat 300 TL’nin (291 TL) bile altında.
Bölgedeki istihdamın yarısından fazlası 10’dan az personel çalıştıran işletmelerde olduğu ve bu işletmelerin geri dönüşüne yönelik bir stratejinin olmadığı/olmayacağı da açık olduğu için bu işgücünün başka çaresi kalmayacak gibi görünmektedir. kalıcı olarak göç etmek veya bölgedeki yeni proleterleşme sürecine inşaat-OSB simetrisi ile katılmak. .
Depremden etkilenen iller, ekonomik büyümeye en az katkı sağlayan ve en az paya sahip olan şehirler. Türkiye’de 2021’de yüzde 11,4 olan ekonomik büyümeye depremden etkilenen 11 ilin katkısı 0,98 puan. TÜİK verilerine göre bölge illerinin GSYH’den aldığı pay yüzde 1’in altında kalıyor. Ancak bu iller arasında büyük farklılıklar vardır ve deprem belgelerinde ikinci bir bölgesel eşitsizlik dikkat çekmektedir.
2022 yılında Türkiye’den toplam dokuma işleri ihracatı 14.2 milyar dolar düzeyinde ve bunun yaklaşık 5 milyar doları yani yüzde 35’i deprem bölgesindeki 11 ilden yapılan ihracattan oluşuyor. Başta Gaziantep, Adana ve Şanlıurfa olmak üzere bölge illerinde, ağır işçilik içeren ihracat departmanlarında, özellikle düşük fiyatlarla personel sınıfı için ‘avantaj’ yaratan bir sermaye yapısının olduğu görülüyor.” (HABER MERKEZİ)